ENGELSİZ YAZILAR
- 25 Eylül 2020
- Yazar Dünyanın Sesi
Bugün bir kitaptan ve bir yaşamdan söz etmek istiyorum. Mete Kahraman’ın Engelsiz Yazılar kitabından. Genç ve enerjik yaşamı, beklenmedik bir kazayla bir anda değişiyor Mete’nin. Kaza, yaşamındaki kaliteyi hızla aşağılara çekiyor. Uzun süre bir grafiğin dibine vurmuş çizgiler gibi kalıyor ve çizgiler annenin, ablanın, eniştenin ve onu sevenlerin ortak çabalarıyla yeniden yukarılara çıkmaya başlıyor. Süreç sancılı ve travmalarla dolu olsa da mücadele büyük olunca durum tersine dönebiliyor.
Bu bir başarı hikâyesinden çok, sabır ve emekle örülmüş bir tutunma, bir direniş hikâyesi. Bir annenin evladıyla birlikte ayağa kalkma çabaları. Pes etmeme, vardır bir yolu deme, kovalama, inat etme hikâyesi. Zaten bütün direniş hikâyelerinin ardında hep annenin kalbi vardır. Anne bırakmadığı için, anne yorulmadığı için, anne yangına, fırtınaya aldırmadığı içindir.
Uruguay eski devlet başkanı Josê Alberto Mujica ve iki arkadaşının zindan yaşamından kesitler içeren 12 Yıllık Gece filminde bir sahne vardır. Mujica, halüsinasyonlar görmektedir. Zaten amaçlanan da budur. Onları delirtmek. Ailelerin uzun uğraşılarından sonra bir görüşmede Mujica’nın annesinin masaya indirdiği yumruk ve aralarındaki konuşma onu kendine getirecektir. Anne o yumruktan sonra şu cümleleri kullanır Mujica’ya:
“Kes sesini ve beni dinle. Ben senin annenim. Seni delirtmeye çalışıyorlar. Buna izin vermemelisin. Onlara karşı koymalısın. Direnmelisin. Diren ve seni öldürmelerine izin verme. Yalnızca direnmeyi bıraktığında kaybetmiş sayılırsın. Bunun da üstesinden gelecek ve hayatına devam edeceksin. Kimse de içindekini ele geçiremeyecek.”
Annenin Mujica’nın gözlerine bakarak, askerlerin ortasında haykırması, onu kendine getiren en büyük hamle olur.
Mete’nin kazadan sonraki öyküsü de annenin direnişiyle anlam kazanır. Birlikte bir yola koyulurlar. İçlerindeki umut tükenmez.
Attıkları her adım, yaptıkları her hamle ile tutunurlar ve başarırlar da. Samsun Aks Tv yöneticisi Sinan Sallabaş’ın önerisi onu televizyona taşır. Aks TV’de Engelsizsiniz programı yapar Mete Kahraman.
Şimdi de aynı programa haber portalı Dünyanın Sesi’nde devam etmektedir. Engellilerin sorunlarını konuşurlar gelen konuklarla, çözüm üretmeye çalışırlar. Engelsiz Yazılar bu koşturmanın ortasında arada yazılanlardan oluşan tadımlık bir kitap. Öykü tadıyla insana değiyor satırlar. Yaşamından kesitleri eğlenceli bir dil kullanarak aktarıyor. Duygularını, yaşamındaki değişimi, süreci, annesine duyduğu sevgiyi, saygıyı ve insanın olmazsa olmazı olan siyasi yorumlarının içine mizahı koyarak yaşıyor, yazıyor. Okur için bana göre eğlenceli yanı da burası. Sıkılmadan son sayfaya kadar gelebiliyor.
Mete, elindeki rapora göre “yüzde doksan sekiz ağır engelli.” Bu durumda Çin’e alternatif tıp için tedaviye gider annesiyle. Yanlarında kuzeninin eşi de vardır. Üçü de dil bilmez. Kitapta “Pekin Ördeği” başlıklı bir yazıda değinir bu yolculuğa ve oradaki yaşananlara. Yoldaşı yine annesidir. Yukarıda anlattığımız şeyleri tekrar etmek istemem ancak, o annenin kalbi ve direnişi olmasaydı bunlar olmayacaktı. Bu direniş sayesinde iki kez kanseri yenen bir anneyi anlatmaya çalışıyorum.
Üçüncüde yorgun bedeni pes eder ve anne Zarife Kahraman artık Mete’nin yanında değil şimdilerde. Birlikte yürüttükleri mücadelenin deneyimleriyle devam ediyor Mete.
Engelsiz Yazılar’ın basılma macerası hızlı olmuştu. Amaç Zarife annenin kitabı görmesini sağlamaktı. Ancak kitap o hayattayken yetişemedi. Yayıncı Hasan Yılmaz’ın özel çabası ile kitap yetiştirilmişti yetiştirilmesine de anne uyutuluyordu bu kez. Mete Kahraman annesinin toprakla buluştuğu o gün, kitabı mezarın içine bırakarak onu sonsuzluğa uğurlamış oldu.
Engelsiz Yazılar’da eğlenceli bir bölüm var. Gerçi kitabın her bölümü eğlenceli ve insanı bir gülümseme alıyor. O bitince diğerine başlarken de sürekli bir gülme halinde devam ediyor. “Nasıl ancormen olamadım” bölümün adı. Bu bölüm benim için de biraz özel. Çünkü benim bir dizemle bitiyor. Hemen bölümden bir anekdot aktarıyorum. “Tekel bayiden rakı alıyorum. Adam garip garip bakıyor. Mırıl mırıl mırıldanıyor. Bir şey söyleyecek, soracak! Hani, medeni cesaret eksikliği engelinden bahsetmiştik ya! Derken, beklediğim yerden gelmişti soru. ‘Bunu sen mi içiyorsun?’ Nasıl olsa hazırdı cevabım. ‘Yok! Çiçeklere veriyorum.’ Adam gülerek: ‘Nasıl yani!’ dedi. ‘Ağabey, çiçekler büyüyor, anason kokuyor, ben de ara sıra gidip onları kokluyorum, bana iyi geliyor.’ dedim. ‘Hadi oradan, ciddi misin?’ dedi. Başka bir şey demesine fırsat vermeden: ‘Garip olan ne? Çiçeklere verince normal, ben içince garip, öyle mi?’ diyerek kapıdan çıktım.”
Engellilere bakınca, insanlar onların zekâsında da sorun var sanıyorlar. Oysa engeller de türlü türlü. Evet, zihinsel engelli olanlar da var, ancak her engelli zihinsel engelli değil. Öyle bakanların zihinleri bulanık ve sorunlu. Mete, Ziraat Fakültesi mezunu ve işi gücü olan biriydi. İnsanların bakış açısı ne yazık ki engellilere karşı böyle. Engelsiz Yazıların muradı biraz da bu ön yargıları kırmak. Pırıl pırıl bir zekâ ve hâlâ üretmeye devam ediyor Mete Kahraman. Kitabındaki bir dileğiyle yazıyı bitirmek isterim.
“Yaşadıklarım, duyduklarımla yoğrularak ve bunları programa taşıyarak, oldukça insan biriktirdim. Şimdi düşünüyorum da... Olması gereken yerle, gelebildiğimiz nokta arasında, elli yaşında bir filin yürüme mesafesi kadar gidebilmiştik. Ama yaşıyoruz. Özlemimiz, daha iyi, daha güzel, daha adil bir dünya...”
0 yanıt Bir yanıt yazın